22 Kasım 2012 Perşembe

NİSAN AYINDA SALİHLİDE SEMPOZYUM DÜZENLENECEK

 Salihli Kaymakamlığı ve Salihli Belediyesi'nin organize ettiği "Salihli Sempozyumu" 26-27 Nisan 2013 tarihlerinde Salihli'de düzenlenecek.
         Salihli'de 26-27 Nisan 2013 tarihlerinde gerçekleştirilecek, Salihli Kaymakamlığı ve Salihli Belediyesi'nin organize ettiği "Salihli Sempozyumu"nun ilk gün konusu "Salihli'nin Tarihi ve Edebiyatı" olarak belirlendi. İlk gün sempozyum açılışı, bildiri sunumu yapılacak, ikinci gün bildiri sunumlarına devam edilecek ve bildirilerden sonra Salihli ve çevresindeki tarihi, turistik yerlere gezi düzenlenecek.


         "Krallardan Efelere" sloganı ile gerçekleştirilecek olan Salihli Sempozyumu'nun Tarih temasında Eskiçağ'da, Ortaçağ'da , Yeni ve Yakınçağ'da, Milli Mücadele Döneminde, Cumhuriyet Döneminde Salihli ve Salihli'nin Tarihi Coğrafyası konuları, Edebiyat temasında ise Salihli Yöresi Ağız, Şive ve Dil Özellikleri, Edebiyat, Şiir, Halk Bilimi, Halk Oyunları ve Salihlili Önemli Kişiler  konularında bir çok bilim insanı tarafından bildiriler sunulacak. Düzenleme Kurulu Doç. Dr. Nurettin Gülmez, Yrd. Doç. Dr. Cengizçakaloğlu, Yrd. Doç. Dr. Nejdet Bilgi, Avukat Teoman Ergül, Mehmet Bilgi ve Servet Alper Erdoğmuş'dan oluşan Salihli Sempozyumu'nun Bilim Kurulu'nda ise Prof. Dr. Enver Konukçu, Prof. Dr. Nadir Özkuyumcu, Prof. Dr. Ayşe İlker, Prof. Dr. Meryem Kırımlı, Prof. Dr. Kenan Erdoğan, Prof. Dr. Şadan Gökovalı, Prof. Dr. Şenol Çelik, Doç. Dr. Nurettin Gülmez, Doç. Dr. Sabri Alanyalı, Yrd. Doç. Dr. Cengiz Çakaloğlu, Yrd. Doç. Dr. Nejdet Bilgi, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Demir, Yrd. Doç. Dr. Hraun Ürer yer aldı. Sempozyum takvimi kapsamında bildiri özetlerinin 15 Ocak 2013 tarihine kadar kabul edileceği açıklanırken, kabul edilen bildirilerin özetlerinin 30 Ocak 2013 tareihinde kamuoyuna duyurulacağı, bildiri tam metinlerinin 25 Mart 2013 tarihine kadar kabul edileceği, sempozyum programının 5 Nisan 2013 günü ilan edileceği ve 26 - 27 Nisan 2013 tarihlerinde de Salihli Sempozyumu'nun gerçekleştirileceği belirtildi.

27 Temmuz 2012 Cuma

GALATASARAY İZMİR'DE SAHAYA ÇIKIYOR


GALATASARAY 4 AĞUSTOS'TA İZMİRDE MAÇ YAPACAK

 2011-2012 Şampiyonu Galatasaray Futbol Takımı muhteşem kadrosu ile Türkiye'de ilk kez İzmir Atatürk Stadında taraftarın karşısına çıkacak

Galatasaray Spor Kulübünden yapılan açıklamada, sarı-kırmızılı ekibin ilk olarak 1 Ağustos Çarşamba günü NK Olimpija Ljubljana ile karşılaşacağı kaydedildi. Ljubljana'daki Stozice Arena'daki dostluk maçı, TSİ 21.00'de oynanacak. 

Galatasaray'ın ikinci hazırlık maçındaki rakibi ise Serie-A takımı Lazio olacak. İzmir Atatürk Stadı'ndaki karşılaşma, 4 Ağustos Cumartesi günü saat 22.00'de yapılacak. 
Galatasaray, ayrıca 8 Ağustos 2012 Çarşamba akşamı saat 22.00'de Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'da bir başka İtalyan ekibi Fiorentina ile dostluk maçı yapacak.

14 Haziran 2012 Perşembe

GÖKÇEADA ÖĞRETMEN OKULU MEZUNLARININ ADA ÇIKARMASI



          Gökçeada Öğretmen Okulu Mezunları ve Çalışanları Derneğinin her yıl yapılan geleneksel buluşmasının 16.sı bu yıl, 1-2-3 Haziran 2012 tarihinde mezun oldukları okulda yapıldı.
           Dernek Başkanı Avukat Şakir Hepiyiler ve yönetim kurulunun Gökçeada Atatürk Anadolu Lisesi müdürü Nihat Ertürk ile yaptığı görüşmeler sonucu geleneksel buluşmanın eski ve yeni mezunlarını kaynaştırmak adına bu yıl Gökçeada’da yapılmasına karar verildi.
         Aralarında CHP Afyonkarahisar Millet Vekili Ahmet Topbaş, Eskişehir Valisi Dr. Kadir Koçdemir, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Gen. Mrk. Yön. Kur. Bşk. Prof.Dr. Kemal Kocabaş, yazarlar Yavuz Özmakas, Mustafa Uçar gibi isimlerin bulunduğu yaklaşık 400 kişiden oluşan eski mezunlar 1 Haziran, Cuma günü ilk Feribot ile Gökçeada’ya adeta çıkartma yaptılar.
          Konuk mezunları Kuzu Limanında, Kaymakam Kamuran Tunçbilek, Belediye Başkanı Yücel Atalay, okul müdürü Nihat Ertürk tarafından karşıladı.
          Feribottan 7 otobüs ve 40 özel araçla çıkan eski mezunlar konvoy halinde 7 km uzaklıktaki okullarına hareket ettiler. Eski okullarına yaklaşan konvoydaki araçlar kornalarını çalarak okullarını selamlarken yeni mezun olacak öğrenciler de okul önündeki cadde ve okul bahçesi içinde korna seslerine alkışlarla karşılık verdiler. Araçlarından inen eski mezunlar, yeni mezunların alkışları arasında okullarına girerlerken okul hopörlerinden yükselen “Öğretmen Marşı”na hep bir ağızdan eşlik ettiler.
           Okul binasına giren eski mezunlar son sınıflarına giderek bir zamanlar ders dinledikleri sıralara oturarak eski günleri yâd ettiler. Bazıları tahtaya kalkarak sözlüdeymiş gibi eşlerinin ve arkadaşlarının kameralarına poz verdiler. Daha sonra yemekhanede kendilerine sunulan, kuru fasulye, pilav, cacık ve tulumba tatlısından oluşan öğle yemeğini yediler.
            Yemekten sonrası kalacakları otel ve pansiyonlarında kısa bir dinlenme ve akşam yemeğinden sonra Gökçeada anfitiyatrosundaki mezuniyet töreni ile 1972 ve öncesi mezunlarına onur belgelerinin verileceği alana geçildi. Yapılan konuşmaların ardından, Yeni mezunlar geçici diplomalarını alırken 40 yıl ve öncesi mezunlarına da onur belgeleri verildi. Bu arada arka fonda hazırlanan slayt gösterisinde okul tarihçesi, görev alan öğretmenler ve öğrencilerin fotoğrafları akıyordu. Daha sonra geleneksel kep atma töreni yapıldı ve gece Halk Oyunları ekiplerinin gösterileriyle son buldu.
            İkinci gün kahvaltının ardından okulda verilen panelde öğretmenler, Çınar aybar, Selahattin Demirdağlı,Sabahat Doğan ile Eskişehir valisi Dr.Kadir Koçdemir ile ada sakini Timeleon Çaknis konuşmalarını sundular.
Panelin ardından yazarlar, Yavuz Özmakas ile Mustafa Uçar kitaplarının imza gününe katıldılar. Bu bölümde en heyecanlı kişi bu iki yazarında edebiyat öğretmenliğini yapan Rukiye Karabulut’tu. Gece, otelde yapılan geleneksel balo ile sona erdi.
            Son gün kahvaltının ardından birçoğu kırk yıl sonra bir araya gelen arkadaşların yüzünü hüzün kapladı, yine ayrılık saatleri yaklaşıyordu. Geriye kalan birkaç saati adayı gezerek şakalaşarak geçirmeye çalıştılar. Otelden çıkmadan önce Eskişehir Valisi ilk kez katıldığı bu geleneksel buluşmadan etkilendiğini gelecek yıl toplantının Eskişehir’de yapılmasını arzu ettiğini bildirmesi üzerine hemen ayaküstü prensip anlaşması yapıldı.
Tıpkı 40 yıl öncesi diplomalarını alarak kendilerini Gökçeada’dan Türkiye’nin değişik kentlerine hatta köylerine götüren “Gemi”ye gittiler. Biliyorlardı ki bu gemiden anakaraya adım attıklarında herkes kendi aracına binecek yine Anadolu’nun değişik kentlerine dağılacaklardı.
              Öyle de oldu; “Seneye Eskişehir’de!” sesleri ile araçlarına bindiler, kornalar son kez selam için çalındı, Kabatepe sırtlarındaki yol herkesi kendi kentine götürüyordu. Tıpkı 40 yıl önceki gibi…

21 Mayıs 2012 Pazartesi

DÜNYADA `ATATÜRK'!

 Peki! Bunları nasıl silip kaldıracaklar?
PLACE ATATÜRK - Vise / BELÇİKA
Belçika`nın Almanya sınırı yakınında, Vise kentine bağlı Cheratte kasabasında bulunan 
Mustafa Kemal Atatürk`ün adını taşıyan meydan, bölgedeki Türkler`in gurur kaynağı. 
Maden ocaklarında çalışmak için Belçika`ya gelen Türk ailelerin yaşadığı bölgede, 
Türkiye ve Atatürk hayranı Vise Belediye Başkanı Marcel Neven`in girişimi ile 2003`te asılan 
2002 yılında önce bir caddeye Atatürk adı verilmiş, bazı çevrelerden tepki gelmesi 
üzerine levha kaldırılmıştı. Bunun üzerine bir yıl sonra caddenin hemen yanındaki meydana 
Atatürk adı verilmişti.
Ancak daha sonra Atatürk Meydanı`nın "Place Attaturk" diye yanlış yazıldığı anlaşıldı. 
Bir süre sonra bu hatadan dönüldü ve yazı "Place Ataturk" şeklinde değiştirildi.
 _____________________________________________________________________

KEMAL ATATÜRK AVENUE - Dhaka / BANGLADESH
maps.google.com adresine gidin arama bölümüne üstteki adresi yazın harita da görebilirsiniz.
 _______________________________________________________________________________
THE ATATÜRK AVENUE - İslamabad / PAKİSTAN
maps.google.com dan caddeleri görebiliyorsunuz.
______________________________________________________________________ 
 ATATÜRK STATUE - Mexico City / MEKSİKA
Meksika`nın başkenti Mexico City`de 1910 yılında yaptırılan ve "Osmanlı Saati" olarak 
bilinen tarihi saat kulesi, Türkiye`den binlerce kilometre uzaklıktaki ülkenin 
Osmanlı izlerini taşıyan tek yapısı olarak yükseliyor. Meksika`da ayrıca bir 
Atatürk anıtı da yer alıyor.
Osmanlı saat kulesi, başkentin tarihi Zocalo meydanı yakınlarındaki 
Venustiano Carranza ve Bolivar sokaklarının kesiştiği köşede bulunuyor.

Çinilerle bezenmiş saat kulesinin üzerindeki levhada, İspanyolca 
"Osmanlı Cemaatinden Meksika`ya-Eylül 1910" yazıyor.

Saat kulesinin, Meksika`nın bağımsızlığının 100. yıl dönümünü kutlamak üzere, 
Meksika`ya göç eden çoğu Lübnan ve Arap kökenli Osmanlı vatandaşı tarafından 
hediye edildiği belirtiliyor.

Saatinde hem Latince hem de Arapça sayıların kullanıldığı kulenin açılışının, 
22 Eylül 1910 tarihinde, dönemin Meksika Cumhurbaşkanı Guillermo de Landa ile 
Osmanlı 100. Yıl Komitesi Başkanı, Osmanlı vatandaşı Antonio Letayf tarafından 
yapıldığı biliniyor.

1970`li yılların sonunda Lübnan asıllı Meksika vatandaşları, saat kulesinin 
atalarının mali katkısıyla yapıldığını ileri sürerek, levhadaki "Osmanlı" kelimesini 
"Lübnan" olarak değiştirtmiş, ancak Türk Büyükelçiliğinin çabaları sonucu 
1986 yılında "Osmanlı" kelimesi levhaya yeniden yazdırılmıştır.

Meksika`da ki Atatürk Anıtı TİSK tarafından La Reforma caddesine yaptırılmış.
 ___________________________________________________________________
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK STREET - Santo Domingo / DOMİNİCAN REPUBLİC
Calle Mustafa Kemal Ataturk, Santo Domingo, Dominican Republic
Dominik Cumhuriyeti (İspanyolca República Dominicana, okunuşu `Republika Dominikana`), 
Karayiplerdeki Hispanyola adasında yer alan bir ülkedir. Hispanyola, Porto Riko`nun 
batısında, Küba ve Jamaika`nın doğusunda yer alır. Venezuela ile deniz sınırı vardır. 
Adanın batı kısmında Haiti bulunur.

Dominik Cumhuriyeti Avrupalıların Amerika kıtalarında ilk oluşturdukları yerleşimdir. 
Başkenti, Santo Domingo da Amerika`lardaki ilk sömürge başkentiydi.

Bağımsızlığının büyük bir bölümünde ülkede siyasi buhran yaşanmış, halkı temsil etmeyen 
ve baskıcı pekçok hükümet tarafından idare edilmiştir. 1961`de diktatör Rafael Leonidas 
Trujillo Molina`nın ölümünden sonra Dominik Cumhuriyeti temsili demokrasiye geçmiştir.

Yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip.
 _________________________________________________________________
ATATÜRK Statue - Be`er Sheva / ISRAEL
Sderot David Tuviyahu ile Ali Daivis caddelerinin kesiştiği yerde.
 __________________________________________________________________________
ATATÜRK MONUMENT - Amsterdam / HOLLANDA

AMSTERDAM`ın kuzeyinde ATATÜRK ANITI.

1964 yılından bu yana bir çok GURBETÇİ Amsterdam`a yerleşmişti. 
Ford fabrikasına ve NDSM`in tersanelerinde çalışmak için buraya getirilen işçiler 
eskiden Klaprozenweg olan şimdi ise Atatürk sokağı olarak anılan bölgenin 
kuzeyindeki ahşap barakalara yerleştirildiler ve buraya halk arasında Türk köyü dediler.
Anısına buraya 1978`de bir Atatürk anıtı diktiler.
Anıtta Hollandaca ve Türkçe olarak "Yurtta Sulh, Dünyada Sulh" yazılı. Amsterdam`da 
şu anda yaklaşık 40.000 "Türk" Hollandalı yaşamaktadır. (2012)

ATATÜRK Straat Stadsdeel Noord, Tuindorp,Oostzaan Nederland

Vanaf 1964 vestigden zich vele Turkse gastarbeiders in Amsterdam-Noord. Zij waren 
hier naar toe gehaald om te werken in de Fordfabriek en de scheepswerven van NDSM. 
De gastarbeiders woonden in houten barakken ten noorden van de Klaprozenweg, nu de 
straat Atatürk, die in de volksmond Turksedorp heette. Ter herinnering hieraan staat 
op die plek een monument voor Kemal Atatürk. 
Op het gedenkteken staat de tekst ‘Vrede in huis, vrede in de wereld’ in het 
Turks en in het Nederlands. Op dit moment telt Amsterdam zo’n 40.000 ‘Turkse’ 
Nederlanders.(2012)
 ____________________________________________________________________
ATATÜRK ANITI - Wellington / YENİ ZELANDA

THE ATATÜRK MEMORIAL IN WELLINGTON, NEW ZEALAND
M. K. Atatürk Memorial; - is situated on a ridge above Tarakina Bay, 
Wellington Capitol of New Zealand, the Atatürk Memorial looks out over 
Cook Strait and the site was chosen for its remarkable likeness; - to the landscape of 
the Gallipoli Peninsula, in Turkey.
M. K. Atatürk Anıtı; Tarakina koyu, başkent Wellington`ta. Anıt Cook Boğazı`na bakıyor, 
burasını Gelibolu Yarımadası`na benzemesinden dolayı seçmişler.
 _______________________________________________________________________
Mustafá Kemal Atatürk - Caracas / VENEZUELA
Reconocido como fundador del moderno estado Turco,
La plaza Santa Sofía, municipio Baruta.
 __________________________________________________________________
Havana / KÜBA

Başka hiçbir yabancı devlet adamın heykeli bulunmamaktadır!
 __________________________________________________________________
Canberra / AVUSTRALYA
Anzac Savaş Anıtı karşısında ki Atatürk Anıtı.

The memorial is opposite the Australian War Memorial on ANZAC Parade in Canberra
 ___________________________________________________________
Albany / BATI AVUSTRALYA
The Ataturk Channel
Albany has commemorated our Anzac links by naming the channel, between King 
George Sound and Princess Royal Harbour, Ataturk Channel. 
There is also a large statue of Ataturk looking out over the channel.

In memory of KEMAL ATATURK 1881-1938
Founder and President of Modern Turkey
Against whose brave forces Australian and New Zealand 
Troops Fought so gallantly at Gallipoli. The entrance to Princess Royal Harbour 
from which many of those Australian troops sailed. Is named ATATURK ENTRANCE

ANZAC Day - April 25 1985

Mustafa Kemal Ataturk (1881-1938)
Founder of the modern Republic of Turkey. Commander in Chief of the Turkish 
forces in Gallipoli.His famous words are: PEACE AT HOME PEACE IN THE WORLD
At a dawn service in 1934 in Gallipoli referring to the ANZAC troops

He said : " Those heroes that shed their blood and lost their lives ... 
You are now lying in the soil of a friendly country. Therefore rest in peace. 
There is no difference between the Johnnies and Mehmets to us where they lie 
side by side .... You, the mothers, who sent their sons from far away countries. 
Wipe away your tears, your sons are now lying in our bosom and are in peace. 
After having lost their lives they are now our sons as well."

Sculpture by Burhan Alkar
Architects : Howard and Associates
Supported by : Turkish Prime Ministerial Office, Ministry of Foreign Affairs of Turkey, 
City of Albany and Australian Government.Donated to the City of Albany by 
Turkish Australian Culture House. Inc. Perth, 25 April 2001
Heykel Atatürk`e benzemiyor, ama ADI yeter.
 __________________________________________________________________
Bükreş / ROMANYA
Statuia lui Mustafa Kemal Ataturk
 ___________________________________________________________________
Santiago /ŞİLİ  
Şili`nin başkenti Santiago`da Apoguindo Caddesi Novigod Parkı`ndaki Atatürk Anıtı.
Şili`nin başkenti Santiago`da belediye, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için 
bir parka, Atatürk`ün sözlerinin yer aldığı rölyefini yaptırdığı bildirildi.

YAZININ TÜRKÇESİ
"Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu, vatanının fedakar ve sadık hizmetkarı, 
benzeri olmayan kahraman, insanlık idealinin canlı emsali... 
Bütün hayatını Türk Milletine vakfetmiş, milletine kendi ruhunu, ateşini vermiştir. 
Hatırası milletinin ruhunu ateşli tutan sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır!"
 
 ________________________________________________________________
Statue of Mustafa Kemal ATATÜRK - Kuşimoto / JAPONYA
Statue of Mustafa Kemal ATATÜRK
Kashino, Kushimoto, Higashimuro District, Vakayama, Japonya
18 Eylül 1890`da ERTUĞRUL FIRKATEYNİ Kushimoto açıklarında tayfuna yakalanınca 
kayalara çarparak batmıştı.
Amiral Osman Bey dahil 655 mürettebattan, sadece 69 kişi kurtulabildi.

Şehitler arasında Hasan Âli Yücel`in annesi Neyyire Hanım tarafından dedesi 
ve Can Yücel`in büyükdedesi Kaptan Âli Bey de bulunmaktaydı.

Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto’da bir anıt yapılmıştır. 
İlk anıt Japonlar tarafından 1891’de dikilirken, 1929 yılında yine 
Japonlar tarafından genişletilmiştir. Şehitlik Anıtı, 3 Haziran 1929 tarihinde 
Japon İmparatoru tarafından da ziyaret edilmiştir. 
1937’de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde her yıl düzenli olarak 
anma törenleri yapılmaktadır.
Kuşimoto kasabası Mersin ve Yakakent ile kardeş şehirdir. 
Kuşimoto’da bir de müze bulunmaktadır. 1974 yılında inşa edilen 
"Türk Müzesi"nde Ertuğrul Fırkateyni’nin maketi, 
gemideki asker ve komutanların fotoğrafları ve heykelleri bulunmaktadır.
 ___________________________________________________________________
Rotterdam - Utrecht / HOLLANDA
Hollanda`da iki farklı şehirde.

ATATÜRKSTRAAT -3066 VS ROTTERDAM,
KEMAL ATATÜRKSTRAAT - 3573 PA UTRECHT
 _______________________________________________________________
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ - Yeni Delhi /HİNDİSTAN

 
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ,
KONSOLOSLUKLAR BÖLGESİ - YENİ DELHİ / HİNDİSTAN
 ______________________________________________________________
Largo Mustafa Kemal Atatürk - Roma / İTALYA
Largo Mustafa Kemal Ataturk 00144 Roma, İtalya

18 Mayıs 2012 Cuma

19 MAYIS ULUSUN DİRİLİŞİDİR


                              
            19 Mayıs 1919 Türk Ulusunun Ulu Önder Mustafa Kemal’in önderliğinde ulusça dirilişinin, bağımsızlığa ve egemenliğe giden yolun başlangıcıdır. 20 Haziran 1938 tarihli kanunla ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak kabul edilmiş bu önemli gün, 1995 yılında önüne ‘Atatürk’ü Anma’ sözcükleri ilave edilerek  ‘Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ olmuştur. 
            Yüce Atatürk’ün girişmiş olduğu mücadelenin asıl amacı, özünde ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak ve bağımsızlığı elde etmektir. Mustafa Kemal’in Samsun’a gelişiyle   doğan güneş ve bu ümit ışığı Milli Kurtuluş Savaşımızın başlangıcıdır.Bu çok önemli günü Atatürk Türk Gençlerine emanet etmiştir. Şu veya bu nedenlerle bu ulusal bayramın tüm yurtta kutlanmasına yasalarla sözde getirilen değişiklikler sağduyulu, Atatürk sevdalısı insanımızı mutlu etmemiştir. Değişimin iyi niyetle alındığı ve gerekçeleri içerisinde hava muhalefetiyle çocukların üşüttüğü gibi ayrıntılar da yer almış olsa, bunun inandırıcılığı hiç yoktur. Böylesi kararın yanlışlığı kısa zamanda anlaşılıp düzeltilmelidir. 

             Türk Gençliği ve Ulusu bu önemli günü her yıl olduğu gibi gönlünce kutlamaktan geri kalmayacaktır. 19 Mayıs, bağımsızlığını, egemenliğini kazanmış ulusun moral ve onur günüdür. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı yurdun birçok yerinde   coşkuyla, güven ve onurla kutlanacaktır. Çünkü 19 Mayıs Yüce Atatürk tarafından Türk Gençliğine armağan edilmiştir.

            Ulusal ve yerel televizyonlardan tarihçi, yazar, sanatçı ve diğer akademisyenlerin 19 Mayıs kutlamalarına getirilen değişimler hakkında yaptıkları yorumları izledim. Bunlar arasında, yakın milli tarihimizin kahramanlık destanlarını yorumlayan, yazdığı kitaplarla bizleri aydınlatan, çoğumuzun yakından tanıdığı ünlü yazar Sayın Turgut Özakman da yer aldı. Bazı belediye başkanları dâhil izleyip, okuduğum aydınların hepsi duygu yüklü ve endişeliydiler. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ konusunda yaptıkları yorumlarda genel olarak aynen şunları söylediler:
            “Hiç bir kuvvet ve çabanın Türk ulusunun gönlündeki özel günlere ait milli dayanışma ve birlik ruhunun sağladığı heyecan ve coşkuyu silemeyecektir. Bir ulusun bağımsızlığının ve varlığının korunması amacıyla 19 Mayıs 1919 tarihinde yakılan ateş, Türk ulusunun geleceğini aydınlatarak büyük uyanışını gerçekleştirmiştir. Bu ateş, Türk Ulusunun damarlarındaki asil kanda ilelebet yanacaktır”...
              Türk Ulusunun ve onun yılmaz bekçisi Mehmetçiğin namus, bayrak, toprak ve ataları uğruna verdiği mücadele tarihe nakşolunmuş, ulusumuzun maneviyatında mümtaz yerini almıştır. Unutulmamalıdır ki, Türk ulusu için böylesine anlam ve önem taşıyan milli bayramlarımız ve anma günlerimiz, hiç şüphesiz bir milleti oluşturan bireylerin birlik ve beraberlik duygusunu en yoğun olarak yaşadığı özel günlerdir. Özellikle gençler, atalarının gösterdiği mücadeleyi takdirle anacak, sadece bununla da yetinmeyip gelecekte ortaya çıkacak benzer durumlarda atalarını anımsayarak benzer başarıyı gösterebileceklerdir.

             23 Nisanlar, 19 Mayıslar, 29 Ekimler, 30 Ağustoslar tarihimizin yüz akı, onur ve şeref duygusu yüklü önemli mihenk taşlarıdır. Bunları yerinden oynattığımızda Yüce Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin temeli sarsılabilir. Tarih, ders alınmak için vardır. Tarih taraflı okunmaz. Tarih geride kalır ama önemli ipuçları verir. Tarihi zengin ve kahramanlık destanlarıyla dolu bir ulusun evladı olmak insana onur, güven verir ama sorumluluğu da çok önemli ve zordur. İşte önemli günler, milli bayramlar, kurtuluş günleri bizi, gençleri bu zor günlere moral, özgüven ve özveri için hazırlar.
  Yüce Atatürk başta olmak üzere tüm şehit ve gazilerimize minnet ve rahmet duygularımla seslenerek; Sizlerin biz gençlere emanet ettiğiniz milli ve ulusal günleri ebediyen yaşatacağız. Gönlünüz, ruhunuz rahat, mekân ve makamınız cennet olsun!
YAŞASIN 19 MAYISLAR ! 

  E.Uysal

19 Nisan 2012 Perşembe

LİDER ATATÜRK




     BU ÜLKENİN HER TÜRLÜ NİMETİNDEN YARARLANIP DA ONA VE İLKELERİNE KARŞI OLMAK HAİNLİKTİR, ŞEREFSİZLİKTİR UTANMAZLIKTIR.   

 *Atatürk`ün dünyada `başöğretmen' sıfatlı tek lider olduğunu... 

 * Bir geometri kitabı yazdığını...
  
* Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (Türkçe) isim babasının bizzat Mustafa Kemal olduğunu... 
  
* Norveç`de "Atatürk gibi olmak" diye bir deyim olduğunu. ''Atatürk'' çiçeği'nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını... 

* Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki; Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu...

*''Mimber'' adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanangazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini... 
  
* Kurtuluş Savaşı'nda rütbe alan bir çok kadın askerlerimizin olduğu, dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimizin olduğunu,Üst teğmen Kara Fatma'nın 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat Atatürk, tarafından atanmış olduğunu...

*Bir röportajda Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?' diye sorulduğunda "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için, davet gelirse düşünürüz" dediğini ve bunun üzerine BM
yasasının değiştirildiğini ve üyeliğe davet edilen ilk ülkeninTürkiye Cumhuriyeti olduğunu....

*1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil,büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini...

*1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal, gibi lider getirir" denildiğini... 

*1996'da Haiti Cumhurbaşkanının vasiyetinde, mezar taşına yazılmasını istediği metinde;'Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm' yazdığını...

*2000'de ABD Başkanı'nın milenyum mesajında;''Milenyumun hiç şüphe yoktur ki; tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK'tür. Çünkü o yılın değil asrın lideriolabilmeyi başarmış, tek liderdir' denildiğini...   


*2005'de Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr.Johns`un önerisinin 'Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter' olduğunu...



*2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerin den Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini...


BİLİYOR MUYDUNUZ!!!

 Yaşamından bir kesit;  
İzmir kurtulmus, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler... 
Trene binerler ve kompartımana çekilirler. Ertesi gün, yaveri, Atatürk'ün 
kompartımanının kapısını çalar. Atatürk, yorgun, bitkin bir halde kravatını 
yıkamaktadır. Yaveri: "Paşam bu ne hal, hiç uyumadınız herhalde; niye 
böylesiniz" der. "Çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı 
unutmuşsunuz, kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, 
uyumadım kalktım", der. 
Yaveri: 'Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz; 
hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik", der. Ve bir ülke kurtarmaktan 
dönen komutan tarihi bir cevap verir:"Geç fark ettim, hepiniz en az benim 
kadar yorgundunuz, hiç birinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil; 
milletimin rahat uyumasi".

ATAMIZ SAYESİNDE NE KADAR RAHAT UYUYORUZ Kİ;


HÃLA UYANAMADIK?...

7 Nisan 2012 Cumartesi

NEREMİZ BÜYÜDÜ


AKP Sözcüleri ve yandaş basın neredeyse zil takıp oynayacaklar. Ekonomimiz yine büyümüş, hem de dünyada ikinci olmuşuz !…
Esasında “büyüme”, nicelikten çok nitelikli olmak zorundadır. Biz büyüyoruz, büyüyoruz da ne kadar sağlıklı büyüyoruz? Neremiz, hangi yönümüz büyüyor? Yani içimizde bir ur mu büyüyor, göbeğimiz mi büyüyor, yoksa beynimiz mi büyüyor?…
AKP’nin ekonomik uygulamaları sonucu ülke “Fil Hastalığına”yakalandı.
(Fil Hastalığı; Lenf sıvısının vücuttaki miktarının artması veya sıvının sistematik dolaşıma verilmeyip deri altına, doku aralıklarına yayılmasıyla ortaya çıkar. Örneğin; Vücutta diğer organlar normal büyürken, kafa veya göbek 3-4 misli fazla büyür)
İnsan odaklı olmayan bu ekonomik politikayla büyüme sağlıklı olarak yapılamamış, yanlışta ısrar ise zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparken, ülke kaynakları uluslararası tefeciler tarafından yutulmuş, bünye arızalanmış ve vücudun dengesi bozulmuştur.
Baştan beri AKP’yi eleştirmemizin nedeni;
Sağlıklı büyümeyi gerçekleştirememesi, ithalata dayalı suni büyümeye itibar etmesi, sıcak parayla spekülatif büyüyen ülkenin bu sıcak paranın ucuz dövizle azdırdıkları ithalatı, yeterli derecede artmayan ihracatı, yüksek dış ticaret açığını,devamlı artan cari açığı, büyümenin saçılan kredilerin kullanılmasıyla oluşan bir şişme olduğunu görmemiz ve uyarı görevimizi yapmamızdandır.
AKP Hükümeti işbaşına geldiği günden beri rakamları çarpıtıyor, takla attırıyor işine geldiği gibi kullanıyor. Rakamlarla oynayabilirsiniz, çarpıtıp belli bir zaman için istediğiniz sonucu çıkarabilirsiniz ama çarpıtılmış rakamlarla aç insanın karnını doyuramazsınız, işsiz gence iş bulamazsınız…
Ülke ekonomisini sağlıklı olarak büyüttüğünü iddia eden AKP Hükümetinin şu sorulara cevap vermesi gerekmektedir;
10 yıllık AKP İktidarında;
*Doğalgaza % 100 zam yapıldı mı?
*Benzine % 168 zam yapıldı mı?
*Ekmeğe % 150 zam yapıldı mı?
*Tüpgaza %300 zam yapıldı mı?
*Cari Açık %700 artmadı mı?
*Dış Ticaret Açığı % 200 artmadı mı?
*Faize giden para %300 artmadı mı?
*Vatandaşların bankalara olan borçları 34 kat artmadı mı?
*Borcumuz % 200 artmadı mı?
Bu sorular millet tarafından her gün soruluyor. Emekliler- çalışanlar-memurlar kendi ücretlerine yapılan zamlarla, çarşı-Pazar-marketteki fiyat artışlarını devamlı mukayese ediyorlar zaten.
Önemli olan AKP Hükümetinin bu sorulara ne cevap vereceğidir…
2011’de sektörel bazda sabit fiyatlarla en yüksek büyüme hızıyüzde 13.4 ile “Aracı Kurumlar ve finans kurumları” tarafından yakalandı…
İşin acı yönü ise;
Nüfusunun % 57 sinin banka borçlusu olarak finans piyasaları tarafından rehin alındığı ortamda (Üstelik çoğu yabancı bankalar tarafından) insanların siyasi tercihlerini yüksek sesle bildirmelerini, ses çıkarabilmelerini, demokrasiye sahip çıkmalarını beklemek ne derecede sağlıklı olur, bunu da Türk Milletinin sağduyusuna bırakıyorum…
AKP’nin övündüğü büyümesi, tamamen şişirme ve sağlıksız bir büyümedir ve toplumdaki dengeleri bozacak niteliktedir.
Sağlık ve başarı dileklerimle 05. Nisan 2012 
İLK KURŞUN

‘Yalancının Mumu...’


GÜNCEL 
 Cüneyt Arcayürek 




 Başbakan RTE’nin, son AKP grup toplantısında, sağa sola ve CHP’ye saldıran, TV’lerin naklen verdikleri konuşmasını izlerken aklımdan kimi özdeyişler geçti.

 Önce, yalandan kim ölmüş ki diye düşündüm.

 Ama baktım ki RTE; tarihsel gerçekleri saptırıyor, tahrif etmekten de çekinmiyor.

 “Böyle vakalarda” kullanılan şu özdeyişi mırıldandım: 

 “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!”

 ***

 CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ülkenin içinde bulunduğu zorba RTE rejimini Hitler dönemine benzetmesini Başbakan; gerçekleri tersyüz eden, gerçeği yalana dönüştüren konuşmayla karşıladı.

 Bu saldırıları, içeriğini açıklamadığı kimi belgelerle göstererek kanıtladığını sanıyor. Böyle sanmakta da haklı.

 Zira, bakın dünkü gazetelere, TV haberlerine: 

 Yalanlarına kanıt diye Cumhuriyet’in eski manşetlerini gösterirken; manşeti kurgulayan haberden söz etmediğini; Başbakan’a; gerçek öyle değil, yalana başvuruyorsunuz, tarihsel olayları saptırıyorsunuz diyecek...

 …ne bir gazete ile TV ve ne de muhalefet var karşısında!..

 ***

 Oysa RTE aksini söyledi diye tarihsel gerçekler değerini hiçbir zaman yitirmiyor.

 1939 tarihli Cumhuriyet’in birinci sayfasını gösteriyor.

 Manşet şu: “Milli Şefimizle (Cumhurbaşkanı İsmet İnönü) Führer (Hitler) arasında samimi tebrikler”.

 RTE’nin defterinde “samimi tebriklerin” nedenini, niçinini yazmak yok. Gerçek ise şu:

 “1939 tarihli bir kararname ile Alman Devlet Reisi Adolf Hitler’in 50. doğum günü nedeniyle yapılacak merasime hükümet adına Ali Fuat Cebesoy’un reisliğinde Genelkurmay 2. Başkanı Asım Gündüz, Falih Rıfkı Atay’dan müttefik bir heyet 11.04.1939 tarihinde onanmıştır.

 İmza Reisi Cumhur İsmet İnönü ile altında bakanların imzaları…” 

 Protokoler bir uygulamayı içeren bir kararnameyi RTE; İnönü’nün Nazi liderine hayranlığının nişanesi olarak şöyle sunuyor kamuoyuna: 

 “…‘Milli Şefimizle Führer arasında samimi tebrikler’. Bundan daha önemli delil olur mu?”

 Pes!

 ***

 Bir başka “RTE kanıtı”: 

 Yine Cumhuriyet’in büyütülmüş bir sayfasını gösteriyor. Manşet: “Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya Selam!”

 Manşetin altında “İsmet İnönü’nün İtalya’ya gideceği yazılı” diyor.

 Tabii demagoglukta usta RTE, bu gezinin zamanını ve o sırada Ankara’da olup bitenlere değinmiyor bile... 

 Oysa olay şu: Atatürk hayatta. İnönü, Başbakan! İtalya Başbakanı Mussolini’nin daveti üzerine Başbakan İnönü Roma’ya gidecek.

 Gelen habere göre Mussolini, İnönü’yü Roma Garı’nda karşılamayacak!

 Atatürk’ün; İnönü’ye talimatı: “Şayet istasyonda Mussolini’nin seni karşılamayacağını öğrenirsen trenden inme ve hemen geri dön!” ve bu talimat, bir vasıta ile Roma’ya duyuruluyor.

 İnönü, trenden iniyor. Karşısında “Hoş geldiniz” diyen Mussolini!

 ***

 Kendi açıkladı. RTE kitap okumuyor. Yakınındakiler okunması gerekli kitabı okuyarak RTE’ye özetlediklerine göre:
 Çevresinin yardımıyla, “İkinci Dünya Savaşı’nda İki Cephede Türkiye” adındaki kitabımdan aktaracağım kısa iki paragraf; RTE’nin bilgi yoksulu belleğine yardımcı olabilir.

 4 Mart 1941. Büyükelçi Franz von Papen, Cumhurbaşkanı İnönü’ye, Führer’inin mektubunu sunuyor. Mektupta Hitler, Bulgaristan’da alınan ve Yunanistan’da alınacak olan -tabii askeri- “önlemlerin” hiçbir zaman Türkiye’ye karşı olmadığını ve altını çizerek “Alman girişimleri hiçbir zaman toprak edinme veya Türkiye’nin toprak bütünlüğüne karışma amacı gütmemektedir” diyor ve dostluğun, Türkiye’nin tarafsızlığın üzerinde önemle duruyor.

 İnönü, Hitler’i yanıtlıyor: “Türkiye, toprağını ve bağımsızlığını şu ya da bu devletin politik ve askeri muhakemelerinin görüş noktasından mütalaa edemez ve kutsal hakkına olacak saldırının herhangi bir memleketin görüşlerine göre yorumlanmasına müsaade edemez.

 Bu sebeplerden milli bütünlüğüne olacak her türlü saldırıya karşı koyacaktır.”

 *** 
 Bugüne gelelim: Obama şişşt gel diyor, koşuyorlar. Sırt sıvazlıyor... Taşeron politika orada burada. Şu sıra Suriye’de!..

24 Mart 2012 Cumartesi

SAATLERİNİZİ AYARLAMAYI UNUTMAYIN!

Yaz saati uygulaması bu gece saat 03.00'te başlıyor. Türkiye'de saatler son kez bir saat ileri alınarak ayarlanacak. Bu uygulama sonbaharda saatlerin yeniden geri alınmasıyla tamamen bitecek.

Gün ışığından daha fazla yararlanılması ve enerji tasarrufu için yapılan yaz saati uygulaması bu gece son kez olarak yapılacak. Bu gece saat 03.00'te saatler bir saat ileri alınacak. Yetkililer 25 Mart pazar günü yani yarın saat değişimi nedeniyle olası karışıklıkların önlenmesi için vatandaşları bu gece yatmadan önce saatlerini ayarlamaları konusunda uyarıyor.

28 EKİM'DE SONA ERECEK
Yaz saati uygulaması 28 Ekim 2012'de saatlerin bir saat geri alınmasıyla sona erecek. Bu son değişiklik sonrası Türkiye'de artık tek saat uygulamasına geçilmiş olacak. Türkiye'de yaz saati uygulaması AB ülkeleriyle eşzamanlı olarak yapılıyor. Avrupa'da uygulamayı ilk yapan ülke Birinci Dünya Savaşı sırasında kömür kullanımından tasarruf etmeyi amaçlayan Almanya olmuştu. Ancak zamanla uygulamanın kişilerin psikolojilerini ve biyoritimlerini olumsuz etkilediği yönündeki eleştiriler, uygulamanın kaldırılması önerilerini getirdi.

İLK ÖNEREN BÖCEK BİLİMCİYDİ
Yaz saati uygulaması dünyada ise ilk kez 1895'ta Yeni Zelandalı böcek bilimci George Vernon Hudson tarafından gün ışığında böcek toplamaya yeterli zaman bulamadığını gerekçe göstererek önerildi.

23 Mart 2012 Cuma

Cudi


Yılmaz Özdil 

 yozdil@hurriyet.com.tr

Gazeteciliğe başladığımda Cudi’de çatışma oluyordu, neredeyse emekli olacağım, Cudi’de hâlâ çatışma oluyor.
E haliyle merak edip, soruyorsunuz.
Cudi’de neler oluyor?
*
Dilim döndüğünce...
*
Malum, dünya medya imparatoru Rupert Murdoch, geçenlerde Ankara’ya geldi, Başbakanımızla baş başa görüştü ve hatıra olarak John Philby’nin kitabını hediye etti.
*
Rupert Murdoch... 1915’te Avustralya Başbakanı’na gizlice mektup yazan, cephedeki İngiliz komutanların yalan raporlar gönderdiğini belirten, “Çanakkale geçilmez” diyerek İngiliz hükümetinin uyanmasına ve derhal çekilmelerine vesile olan Avustralyalı gazetecinin oğlu.
*
Murdoch’ın Başbakanımıza hediye ettiği “The Empty Quarter” isimli kitabın yazarı John Philby ise, İngiliz casusu... Anadili gibi Arapça biliyordu. Müslüman oldu. “Şeyh Abdullah” adını aldı! Biz Çanakkale’de İngilizlerle boğuşurken, Osmanlı’ya isyan bayrağı açan Mekke Şerifi Hüseyin’e yardımcı olması için Arabistan’a gönderildi. Bi yandan bizi sırtımızdan hançerleyen Arapları organize etti, bi yandan petrol şirketlerine imtiyaz topladı, bi yandan da araklayıp İngiliz müzelerine sattığı tarihi eserlerle servet sahibi oldu. İngiltere’ye döndü, siyasete atıldı, seçilemedi, küstü. İkinci Dünya Savaşı’nda saf değiştirdi, kendi ülkesini satmaya, çaktırmadan Hitler’e çalışmaya başladı, tutuklandı, ev hapsine alındı. Savaş bitince Lübnan’a taşındı, kalpten öldü, Beyrut’ta Müslüman mezarlığa gömüldü.
*
Bu casus arkadaşın bi oğlu vardı, Kim Philby... O da babası gibi Cambridge’den mezun oldu, o da sular seller gibi Arapça biliyordu, o da babası gibi casustu... 1947’de, Türkiye’ye, konsolosluk sekreteri ayaklarıyla İstanbul’a gönderildi. Sonra, CIA ile MI6’in irtibat görevi için Washington’a tayin edildi. Soğuk savaş tarihine “asrın casusu” olarak geçti. Çünkü çift taraflı çalışıyordu, köstebek’ti... Sovyet gizli servisi tarafından devşirilmişti, Moskova’ya bilgi satıyordu. Şüphelenildi, takip edildi, bi türlü suçüstü yapılamadı. Ama kovuldu... O da gitti, babası gibi Beyrut’a yerleşti. Güya gazeteciydi. Gel zaman git zaman... 1961’de, Anatoliy Golitsyn isimli KGB subayı ABD’ye iltica etti, bülbül gibi öttü, Kim Philby’nin ipliğini pazara çıkardı. Aranan kanıt bulunmuştu. İngiliz siciminin boynuna dolanmak üzere olduğunu anlayan Kim Philby, Suriye üzerinden, Ermenistan’a, oradan Rusya’ya kaçtı. Daha önce bi İngiliz, bi Amerikalı eşinden boşanan Philby, bu sefer, Polonya kökenli Rus yazar Rufina Pukhova’yla evlendi. Hayatı roman oldu, Hollywood’da film oldu. Alkolik oldu. İki defa intihara kalkıştı, beceremedi. 1988’de, babası gibi kalpten gitti. Rusya, onun hatırasına posta pulu bastırdı.
*
Hatta, ölümünden sonra ortaya çıktı ki... İstanbul’da çalıştığı sırada, SSCB’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli olan ve İngiltere’ye iltica etmek isteyen Konstantin Volkov isimli KGB subayını, usta manevralarla, bizzat, kendi elleriyle KGB’ye teslim etmişti. Çünkü, Volkov’un elinde “köstebek”lerin listesi vardı ve listenin başında kendi adı yazıyordu!
*
Bu casus arkadaşın, kendisi gibi casus olan babasına dönersek...
Suudileri örgütleyen John Philby, Irak’ın örgütlenmesi işini de, Gertrude Bell isimli bi kadınla yürütüyordu.
*
Oxford mezunu olan Gertrude...
Türkçe, Arapça, Farsça, Kürtçe dahil, şakır şakır yedi lisan bilen, casustu.
*
Suudi Arabistanlı Lawrence için “manevi oğlum” sıfatını kullanan... Suudi Arabistanlı Lawrence’ın da “annemden farksız, bildiğim her şeyi ondan öğrendim” dediği kadın.
*
Çok güzeldi. Etrafına ışık saçıyordu. Görenlerin ağzı sulanıyordu. Arkeolog ayaklarıyla Mezopotamya’yı karış karış gezdi, aşiretleri örgütledi, 1919’da Paris Konferansı’na delege olarak katıldı, haritaladı, Kürt, Arap, Şii, Türkmen bölgelerine ayırdı, bugünkü Irak’ın sınırlarını elleriyle çizdi. 1924’te Türkiye’yle İngiltere arasında imzalanan Irak sınırı, onun eseriydi. Bi de kral buldu... John Philby’nin kankası Şerif Hüseyin’in oğlu, kukla Faysal’ı Irak tahtına oturttu.
*
Araplar ona “Çöl Kraliçesi” diyordu. Hiç evlenmedi. Aşıktı aslında... Binbaşı Dick Doghty-Willie’ye... Talihsizliğe bakın ki, binbaşı evliydi. Gizli gizli mektuplaşıyorlar, buluşuyorlar ama, binbaşı eşinden boşanmıyor, Gertrude bunalıma giriyordu. Sorunu biz çözdük... Binbaşı’yı Çanakkale’de vurduk, herif öldü, aile faciası yaşanmasına gerek kalmadı!
*
Kim bilir, belki de Gertrude’un Türk nefreti böyle başlamıştı... Sevgilisi ölünce, kendini Kahire’ye attı, İngiliz gizli servisinin Arap Bürosu’na katılıp, yukarda anlattığım işleri halletmek için Irak’a geçti. Önce bizim kuyumuzu kazdı, sonra kendi başını yedi, 1926’da aşırı dozda uyku hapı alarak, intihar etti. Bağdat’a gömüldü.
*
Kendini öldürmeden önce, gene arkeolog ayaklarıyla, defalarca Anadolu’ya geldi. Kadın konusundaki zafiyetimizi biliyordu, kullandı, kapıları ardına kadar açtırdı, yetmedi, yanına rehber bile verdik... Ki, istediği gibi kurcalasın, cirit atsın memlekette!
*
Hakkını verdi, dört döndü...
Ne Diyarbakır bıraktı, ne Kayseri, ne Adana, ne Kapadokya... Kürt köylerinin, Hıristiyan köylerinin listesini çıkardı, hangi aşiret devletten yanadır, hangi aşiret hainliğe müsaittir, şeceresini çıkardı. Nereler kuytudur, nerelerden nerelere geçilir, haritaladı. Mesela bi mektubunda aynen şöyle anlatıyordu: “Zaho kampında konakladım...”
*
Bilmiyorum, bi yerden hatırlıyor musunuz, bu Zaho kampını!
*
Cudi’ye çıktı... Hatıralarında  “Müslümanlar, Nuh’un gemisinin sular çekildikten sonra Ararat Dağı’nda değil de, Cudi Dağı’nda oturduğunu düşünüyor. Cudi’ye yaptığım hac ziyaretinden ve gördüklerimden sonra, ben de artık aynı düşüncedeyim” diye yazdı.
*
Antakya’ya da gitti...
Camilerin fotoğrafını çekiyorum, kiliseleri geziyorum filan dümeniyle, ahalinin etnik kökenini raporladı.
*
Diyeceksiniz ki, güzel güzel Cudi’ye kadar gelmiştin, niye zart diye Antakya’ya geçtin? Çünkü, seneler sonra güzel bi kadın daha geldi, insaniyet namına, Antakya’ya...
*
Angelina!
*
Ve, ağzımızın suyu akarak karşıladığımız o iyiniyet elçisi Angelina, yeni bi başrol için, İngiliz yönetmen Ridley Scott’la el sıkıştı... Senaryosu kanımızla yazılmış “Çöl Kraliçesi Gertrude Bell”i canlandıracak.
*
Hayırlısıyla çıksın Cudi’ye, çeksin filmini Angelina... Popcorn yiyerek öğreniriz, neler oluyor oralarda!

22 Mart 2012 Perşembe

İZLEDİĞİM FİLMLER





2006 senesinde yapım ve yönetmenliğini yaptığı "Dondurmam Gaymak" filmi ile yerli sinemaya başka bir pencere açan Yüksel Aksu son filmi "Entelköy Efeköy'e Karşı" ile son zamanlarda izlediğim en iyi yerli film derecelendirmesine sebep olmuştur.

Samimi film yapacağım diye uğraşanlar çok basit bir şekilde bu filmi ders niteliğinde izlemeleri gerekir. Çünkü bu "samimi" olsun da ki tırnak içinde yer alan samimiyet kavramı üzerinden çok ekmek yemeğe çalışılmakta. 

Film tamamen "gerçek" üzerinedir. İzlediğinizde anlayacaksınız ki, hangi sınıftan ya da hangi görüşten olursanız olun olaylar eninde sonunda "adam haklı beyler"e bağlanıyor. Anarşik, Komünist, Solcu, Milliyetçi, Satanist, Entel, Köylü gibi kavramların  İstanbul şehir dışına çıkıldığında ki tablosunu gözler önüne seriyor. Her şeyin başının para olmadığının farkında olmayanların, para kazanmak için doğru yolun genel anlamda tüketmek olmadığının kanıtı niteliğinde bu film. Bu filmle ile ilgili tek korkum ah ne komikti denip geçilmesidir.

İlk sahneden son sahneye kadar son derece akıcı, sade ve eğlenceli bir film. Oyuncuların performansları muhteşem. Hem profesyonel oyuncular hem de gerçek köylülerin ortaya koyduğu oyunculuk televizyonda hayranlıkla izlediğimiz ve haddinden fazla değer verdiğimiz oyuncu gibi gözüken kişilerden kat ve kat üstünler.

Şahin Irmak bu konuda beni şaşırtan bir isim. Çok güzel hareketler bunlar da ki Hıyarlı Baba karakterinin üzerine yapışacağından endişe duyardım ki, bu filmde bu endişemin yersiz olduğunu gösterdi. İkinci olarak ise filmin bence en bomba karakteri olan Aşırı Mustafa'yı oynayan Emin Gürsoy'un performansının muhteşemliği dikkat çekti. 

Film müzikleri, sahne geçişleri, görsel efektler oldukça başarılıydı ama bir rüya sahnesi var ki tekrar tekrar izledim doyamadım bir kere daha izledim hatta yazıyı bitireyim bir kez daha izlerim. Ayrıca Bulutsuzluk Özlemi grubunu ve Nejat Yavaşoğulları'nı sinema filminde görmek mutlu etti.

Filmin son karesinde devamının çekilebileceğini hissettiren konuşmalar mevcut ama bana göre bu filmin devamı yapılmamalı. Bu filmi ben kendi iç rafımda diğerlerinden ayrı bir yere yerleştirdim. Emeği geçen herkese teşekkürler...